21 Aralık 2012 Cuma

Corsair 13 "öksüz omurga" (skeg) aplikasyonu

Uzun zamandır kafamı meşgul eden öksüz omurga yapıştırmasında temel sorun; teknenin kıçında yer alacak, seyir halinde yalpa yapmasına engel olacak olan parçayı "x" ve "y" eksenlerinde doğru oturtmaktı. Yapım notlarında tavsiye edilen yöntem; teknenin içinden geçici vidalarla tutturup, daha sonra epoksiyle sabitlemek, epoksi kurumaya başlayınca da vidaları söküp delikleri doldurmaktı, fakat yat kaptanı ve yat yapım konusunda uzman arkadaşım Uğur Tunçoku farklı bir yöntemle sabitleyebileceğimizi söyleyince, denemeye karar verdim.

Öksüz omurgayı oluşturan iki üçgen parçayı öğlen saatlerinde birbirine lamine ettim. Akşam üzeri Uğur ve Ezgi geldiklerinde parça neredeyse tamamen kurumuş ve yapıştırılmaya hazır hale gelmişti. Yapıştırılacak bölgeyi temizledikten sonra parçayı göz kararı yerleştirip, aynanın iskele ve sancak köşelerinden ölçülerini alıp yerini kalemle çizdik.

Uğur parçanın dik düzleme göre doğruluğunu gönye vasıtasıyla ayarlamaya çalışıyor.
Daha sonra karinaya ve parçaya epoksi sürüp yerine oturttuk. Burada en büyük; problem parçanın her iki tarafa da yatma eğiliminde olması. Bunun önüne geçmek için epoksiyi olması gerekenden biraz daha koyu hazırlamak iyi bi fikir. Parça yerine tam oturduktan sonra her iki taraftan bantlarla sabitledik.

Parçanın altına ve üstüne epoksi sıvıyoruz.

Bantlar parçanın her iki tarafa da yatmasını engellliyor.
Bir diğer etkisi de yapışma yüzeyine baskı uygulaması.
Böylelikle teknenin dış yüzeyine yapıştırılacak son parça da bitmiş oldu. Bundan sonraki aşama; öksüz omurganın elyaf kaplanması ve daha sonra da teknenin altının tamamen zımparalanıp boyanması olacak.

21 Kasım 2012 Çarşamba

34.Vodafone Avrasya Maratonu - 2.Bölüm Yarış Günü

Yarış Öncesi

Yarış sabahı 6:00'da kalktım. İki dilim Nutellalı ve fındık ezmeli ekmek ve yarım muz yedim. Yanında siyah çay içtim. Kalktığımda ev serin olduğu için şort ve t-shirtümün üzerine yağmurluğumu da giydim.Çantamı akşamdan hazırlamıştım. (Çanta içeriği: Birini start anına kadar, diğerini yarıştan sonra içeceğim iki powerade, yağmurluk, tadım enerjibar ve iki küçük paker fıstık ezmesi) Saat 7'de evden çıktım. Önceki akşam İETT çağrı merkezinden Mecidiyeköy'den yarış alanına otobüs seferi düzenleneceğini öğrendiğimden hafif bir tempoyla E-5'e yürüdüm ve metrobüsle 25dk da Mecidiyeköy'e vardım. Oradaki otobüslerin halk yürüyüşü startına gideceğini öğrendiğinde başımdan kaynarsular döküldü. Zira starta 1 saat vardı ve ben start alanına 5-6km uzakta bulunuyordum. Taksim ve Sultanahmet'ten kalkacak otobüslerin son saati 7:30 du ve starta tek ulaşım yolum halk yürüyüşü alanından geçiyordu. Neyse, yolculuk ikinci köprü üzerinden inanılmaz sıkışık bir otobüsle yaklaşık 45dk sürdü. Benimle birlikte birçok insan da aynı yolu tercih ettiği için hep beraber halk yürüyüşü startında bekleyen kalabalığı yararak starta ulaşmaya çalıştık. Sonunda start alnına vardığımda yarışın başlamasına birkaç dakika kalmıştı. Çantaları taşıyacak otobüs alandan ayrıldığı için çantamı orada atmak zorunda kaldım. Zihnimi sakinleştirip yarışa odaklanma çalışırken, bana otobüslerle ilgili yanlış bilgiyi veren görevlinin ve organizasyonun bu ayağını bu kadar beceriksiz bir şekilde yöneten yarış organizatörlerinin aile eşrafına birer kapalı zarf göndermeyi de ihmal etmedim.

Yarış

7.5k Fındıklı. Fotoğraf Yalım Alatlı
Start noktasındaki kalabalığa yaklaşırken start verildi. Hemen elimdeki çantadan kurtulup, yağmurluğumu çıkarttım. Zihnimi yarış anına ve İstanbul Boğazı'nın güzelliklerine odaklama çalıştım. Runtalya'dan bir hafta sonra başladığım ve neredeyse aralıksız sürdürdüğüm çalışmalarımın meyvesini almak için buradaydım. Yarış öncesinde ısınma yapmadığım için oldukça hafif bir tempoyla başladım.Planıma göre yarışın Eminönü'ne kadarki bölümünü %80 nabızla orta tempo civarında koşacağım için nabzımın yükselmesine hiç izin vermedim. (Tabi bu arada hesaba katmadığım bir şey, yani heyecan devreye girdi ve maalesef nabzım bir türlü düşmedi.) Balmumcu'ya doğru kalabalık yavaş yavaş seyrelmeye başladı. Hızımı iyice azalttığım için oldukça geride kalmıştım. İnişi yine kontrollü bir şekilde yaptım. Tempomu bulmaya başladığımı hissettim. Artık müzik dinleme zamanı deyip kulaklıklarımı taktım. Kulaklıklardan birinin kauçuk bölümü halk koşusu startındaki arbedede kaybolduğundan tek kulaklık devam ettim. Moralimi hiç bozmadım. Fındıklı'ya varırken yolda 8'yı bitirenlerle karşılaşmaya başladık. Bazıları el sallıyor bazılarıysa alkışlayarak moral veriyorlardı. Fındıklı'da arkadaşım Yalım bekliyordu. Onunla selamlaştık. Devam ettim. Eminönü köprüsünden sonra hafifçe hızlanmaya başladım. 15k da koşan Giresun Maraton Klübü üyelerini ve arkadaşım Tarık Ali Coşkun'u gördüm. Onlar artık karşı yönden finişe doğru koşuyorlardı. Feshane dönüşünden sonra Kadir has üniversitesinin önünden geçerken artık karşıdan gelen kimse kalmamıştı. Biraz moralim bozuldu. Bu kadar yavaş bir tempoyla koşacağımı tahmin etmemiştim. Bir yandan da gözüm sürekli saatimdeydi, nabzım %80-85 arasında değişiyordu.Bu arada birinci Seğmen Pekmezimi yedim.(1:30) 

Saraçhane yokuşunu çıktık ve Yenikapı'dan sahil yoluna kavuştuk. Artık planımın ikinci aşamasına geçmiştim. Normal yarış tempom olan %87-88 seviyesine çıkıp hızlanmaya başladım. O zamana kadar hep yalnız koşmuştum. Benimle aynı hızlarda koşan iki fransızın arkasına takıldım ve beraber koşmaya başladık. 21k'yı 2:15 gibi bir zamanla geçince yarışın şimdiye kadar olan bölümünü ne denli yavaş koştuğumu anladım. (Runtalya Yarı maraton sürem 2:00:41) 15dk sonra ikinci Pekmezimi yedim. (2:30) Fransızların temposu arada bir beni zorlasa da onlardan kopmamaya niyetliydim. Bakırköy dönüşünü birlikte yaptık. Su istasyonlarından birinden aldığım süngerden bir parça kopartıp, kulağıma kulaklıkla birlikte sıkıştırınca stereo müzik problemim de çözülmüş oldu. Koşmaya devam ettim. 30. km'ye yaklaşırken sağ baldırımda ağrı başladı, daha sonra sol ayak tabanımda, sağ ayağımın baş parmağında...vs Bunları zaten beklediğim için fazla önemsemedim. Koşmaya devam ettim. Yenikapı'yı geçerken artık DUVAR bölgesine iyice yaklaştığımı biliyordum ve büyük bilinmez duvarı beklemeye başladım. Bir yandan kendime sürekli bu mesafeyi daha önce 3 defa koştuğumu duvarın benim için olmadığını hatırlatıyordum ama yine de kendimi onu düşünmekten alıkoyamıyordum. Bütün bunlar olurken 35k tabelesının yanından geçtik. (3:43:01) Zihimi bir an için boşalttım ve bir "system check" yaptım. Herşey olması gerektiği gibiydi. Evet, hafif ağrılarım vardı ama 35k koşan herkesin ağrıları olur, nabzım %88 e sabitlenmiş gibiydi, nefesim saat gibiydi ve kendimi oldukça iyi hissediyordum. O anda yarışın stresiyle kendimi şimdiye kadarki bölümde ne kadar fazla sıktığımı ve bitirememe korkusunun ne kadar derine indiğini fark ettim. Nabzımın düşmemesinin sebebi, kendi yarattığım bu baskıydı. 

Finiş anı. Düzeltilmiş zaman 4:26:26
Hemen toparlandım. Öncelikle Fransızlara veda ettim ve hızlanmaya başladım. Son pekmezimi de yedim.  Kendimi sanki 8 k denemesi koşuyormuş gibi hissediyordum. Yarışın en zevkli bölümü burası oldu. Her geçen saniye birilerini geçiyordum. Yolun kenarında sertleşmiş kaslarını esnetenler, yürüyenler hepsini birer birer geçiyordum. Bu arada müziklerde oldukça yardımcı oluyordu bu ruhu korumama. Van Halen-Dreams, Journey-Seperate Ways ve Manowar. Sanki hayatımdaki tek amacım bu koşuyu bitirmekmiş, sanki bugüne kadarki bütün sıkıntılarımın sebebi bu koşuymuş gibi koşuyordum. Bütün sorunlarımdan, geçmişin zombilerinden ne kadar hızlı koşarsam o kadar çabuk uzaklaşabilecekmişim gibi koşuyordum. Gülhane parkına girdiğimizde hafif tatlı yokuşun hızımı azaltmasına izin vermemeye kararlıydım. Yanlız artık bu son kilometreleri tamamen kendi iç sesimle koşmaya karar verdiğim için müziği kapattım. Sırtında Görele Spor forması olan, yürüyen bir ağabeyin sırtına vurup "Haydi Giresun'lu az kaldı, yürüme koş" diyebildim. Gözlerinin parlayıp tekrar koşmaya başladığını bir göz görebildim. Artık tempomu hiçbir şeyin bozmasına izin veremezdim. Parktan çıkınca yokuş da dikleşmeye başladı. Yukarı doğru koşarken yanımdan birinin geçmeye başladığını fark ettim. Aklımdan geçen tek düşünce "Hayır, bu olamaz, şimdi olmaz" idi. Ben de ona bu fırsatı vermeyip, hızımı yokuş yukarı daha da arttırdım. Finiş koridoru oldukça kalabalıktı. Sanırım bugüne kadar antremanlarda bile ulaşamadığım bir hıza o son birkaç yüz metrede ulaştım. Ya da heyacandan bana öyle geldi ama fakat finişi geçtiğim anda saatim nabzımı %101 olarak gösteriyordu.(4:26:26) Elime bir çanta tutuşturdular ve bu kadar ani durmamam gerektiğini bildiğimden hafif tempo koşmaya devam ettim.


Finişi geçtikten  birkaç dakika sonra
 Sonuç

Avrasya benim ilk maratonum olduğu için karşılaştırma yapabileceğim tek deneyimin bu yılın başında koştuğum Runtalya yarı maratonu. Yarışı tabi ki, öncelikli olarak, bitirme amacıyla koştum fakat kafamda 4 saatte bitireceğime dair bir hedefim vardı. Bu hedefe ulaşamamamın sebeplerinin şunlar olduğunu düşünüyorum;
  1. Cuma günü akşam yeterince dinlenemedim. C.tesi hafif koşu yapabilmek için en az 1-2 saatlik uykumdan fedakarlık ettim. Artık 2 saat uykunun yarım saat hafif koşu antremanından daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
  2. Cumartesi günü gereksiz yere fazladan yürüyüp kendimi çok yordum. Hava zaten serin olduğundan evde oturup dinlensem daha iyi olacaktı. Ayrıca akşam üzeri içtiğim gereksiz miktarda çay akşam düzgün yemek yiyemememe sebep oldu. 
  3. Start alanına ulaşım sırasında yaşadığım sorun zihnimi çok yordu, ısınamadım ve çantamı içindekilerle birlikte atmak zorunda kaldım. (Büyükşehir belediyesi neden metrobüsü start alanına kadar götürmedi anlayamıyorum. )
  4. Yarışta daha önce fazla denemeye fırsat bulamadığım küçük ama daha sık adım koşu tekniğini uygulamaya çalıştım. Antremanlarda düşük nabızla daha hızlı koşmama imkan sağlayan bu teknik tempo yükseldiğinde fazlasıyla yorucu oldu. Yarışın son 7k sında normalde attığım adım şekline döndüm ve tüm vücudumda rahatlamayı hissettim.(biraz geç karar verdim)
  5. Müzikle koşmayı son aylarda bıraktığım için yarışın bir bölümünde kulaklık beni gerçekten çok bunalttı. (Bu kadar küçük birşeyin, bu kadar büyük sıkıntı verebilmesi şaşırtıcı.) Son bölümdeyse motivasyonu arttırıcı özelliğinden faydalanmadığımı söylesem yalan olur.
  6. Daha önce maraton koşmadığım için yarışın hangi bölümünde vücudumun nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum. Yarışın başında da yeterice ısınamadığım için vücüdumun gönderdiği sinyalleri doğru okuyamadım ve bildiğim tek çözüm olan yavaşlama taktiğini uyguladım. Bu da bana hedefimden oldukça farklı bir zamanda finişi geçmeye mal oldu.
  7. Tecrübenin bir koşucu için neden çok önemli olduğunu artık daha iyi anlıyorum.
  8. Vücuduma, uyguladığım programa ve en önemlisi irademe artık daha fazla inanıyorum. Maraton koşabilmek, ruhumda görmek istediğim yerlere açılan yeni bir pencere açtı.
Onur nereye koşuyor? henüz ben de bilmiyorum :)

Son

14 Kasım 2012 Çarşamba

34.Vodafone Avrasya Maratonu - 1.Bölüm Maraton Fuarı ve sonrası

11 Kasım 2012 günü gerçekleşen 34.Vodafone Avrasya maratonu hayatımda koştuğum ilk maraton olması sebebiyle benim için ayrı bir yerde ve öneme sahip olacak. 26 haftalık Antremanyap.com sitesinin programıyla hazırlandığım maratonda öncelikli hedefim bitirmek, ikincil olansa finiş çizgisini 4 saat civarında görmekti. Şu anda birinci hedefimi yakalamanın haklı gururunu yaşarken, ikinciden oldukça uzak bir sürede koşmam sebebiyle hayal kırıklığını da aynı zamanda yaşıyorum. Bu yazının amacı öncelikle maraton hafta sonunun bir özetini ve kişisel görüşlerimi tarihe not düşmek, daha sonra da istediğim süreyi yakalayamamamın muhtemel sebeplerini saptayıp, hataların bir dökümünü yapabilmek.

10.Kasım- 

Maraton fuarı öncesi 

Önceki gece oldukça geç yatmama rağmen sabah erkenden uyandım ve parkta yarım saatlik dinlenme temposunda bir koşu yaptım. Evde sıkı bir kahvaltıdan sonra kardeşimin okulundaki Ata'yı Anma törenine katılmak üzere evden çıktık. Hava oldukça serin ve yağışlıydı. Okuldan ayrılmamız saat 10'u buldu. Hemen maraton fuarının yolunu tuttuk. Fuar girişinde kuzenimiz Engin abi ve Giresun Maraton Klübü'nün diğer üyeleriyle görüştük (Onlar da bütün gece süren yolculuktan sonra direkt fuar alanına gelmişlerdi) Yaklaşık yarım saat ayak üstü sohbetten sonra biz fuar alanına girdik, onlar da otellerinin yolunu tuttular. 

Maraton fuarı

Fuar alanına girer girmez hemen göğüs numaralarının ve çiplerin dağıtıldığı standları aramaya başladık. 1000'li numaraların olduğu masanın önünde uldukça uzun bir kuyruk vardı. Yaklaşık yarım saat kuyrukta bekledikten sonra göğüs numaramı almayı başardım daha sonra bu numarayı göstererek çipi ve içinde t-shirtün de bulunduğu çantayı  aldık. Daha önce Runtalya da yarımaraton koştuğumdan ve Avrasya çok daha büyük bir organizasyon olduğundan, verilecek hediyelerin ve çantanın daha kaliteli olacağını düşünüyordum. Fakat her ikisi de büyük hayal kırıklığıydı.(Özellikle sırtında kocaman ve oldukça kalitesiz bir baskı bulunan bu t-shirtü yarışta bazı koşucuların giydiğini görünce şaşırdım açıkçası. Ben sanırım sadece hatıra olarak saklamakla yetineceğim) Malzemelerimizi aldığımızda saat 12'yi geçmişti ve hafiften acıkmaya başlamıştık. Makarna dağıtılan yerdeki kuyruk ise moral bozmak için oldukça yeterliydi. Nihayetinde kuyrukta beklemeyip Taksim'de yemek yemeye karar verdik. 

Maraton Fuarı sonrası

Yağmur altında tempolu bir yürüyüşle Taksim'e ulaştık. Önce yemek yedik, ardında Tömer'e uğrayıp almamız gereken  kitapları aldık daha sonra yine yürüyerek Kabataş'a ulaştık ve tramvayla Sultanahmet'e geçtik. Burada da başka bir kitapçıya uğradık ve yine kitaplar aldık. Daha sonra arkadaşlarla buluşup biraz vakit geçirdik. Akşam üzeri eve ulaştığımızda oldukça yorgun ve hafif hasta hissediyordum kendimi. Akşam üzeri fazlasıyla çay içip, yanında da hamur işi yediğim için canım pek birşey istemiyordu. Yine de saat 21:00 sularında bir parça makarnayı ketçapla birlikte yiyip ardından da sıcak bir duş alıp yattım. 

3 Kasım 2012 Cumartesi

Corsair omurga düzeltme

Teknenin ilk birleştirme aşamasında destek tahtalarını dengelemeden koyduğum için salma deliğinin hemen arkasında omurgada bir girinti oluşmuştu(Foto No:1). Düzeltmek için herhangi bir çare bulamadığım için durumu kabullenip macunlama aşamasına geçmiştim. Hafta içinde arkadaşım Uğur Tunçoku'yla (Fikir ve teknik için teşekkürler!) tekneyi incelerken buranın düzeltilebileceğini söyledi ve uygulamam gereken yöntemi izah etti. Ben de denemeye karar verdim.

1- Omurgadaki eğrilik oldukça bariz bir şekilde görünüyor
Eğriliğin olduğu yer iki yöne de açılı olduğundan ve teknenin tam ortasından geçtiğinden, uygulanacak epoksi macunun tam simetrik olması gerekiyordu. Bunun için epoksi macunu tam girintinin üzerine döküp spatulayla bölgeye iyice yaydım(Foto No:2). Daha sonra bir çıta yardımıyla dışarıdan içeri doğru fazla epoksiyi sıyırdım (Foto No:3). Burada temel gaye gövdenin ve omurganın eğrisini bozmadan epoksiyle dolguyu yapabilmek. Doğrusu pek kolay değil :)

Epoksiye belli bir kalınlıktan sonra şekil vemek neredeyse imkansız. Bu yüzden uygulamanın son şeklini vermek için kurumasını bekleyip ikinci bir kat daha macun eklemek gerekiyor. O da bir daha ki postta. Son fotoğraf birinci aşamanın son halini gösteriyor. 
2-Epoksi macunu girintinin tam üzerine gelecek şekilde yaydım

3- Fazla epoksiyi eğimi bozmayacak şekilde sıyırdım

Düzeltmeden sonra kurumuş hali



26 Ekim 2012 Cuma

A-Kent indirim kartı

Yıllar sonra tekrar üniversiteye kayıt yaptırınca indirimli toplu taşımadan yararlanma hakkım da doğdu. İnternet üzerinden yaptığım araştırmada A-kent'in (Antalya toplu taşıma idaresi) temsilciliklerine yaptığınız başvuruda evrak gösterme zorunluluğunun olmadığını, sadece indirim kartını teslim aldığınızı ve kendi bilgisayarınızdan öğrenci olduğunuzu belgeleyen bir ekran görüntüsünü "print-screen" yapıp, kişisel A-kent sayfanıza yüklemenizin yeterli olduğunu okudum. Bu sebeple geçen hafta içinde A-kent genel merkezine gidip indirim kartımı almak istedim. Oradaki genç bayan nüfüs kağıdımı ve AÖF şifremi verirsem herhangi bir evrağa gerek kalmadan kartımı aktive edebileceğini söyledi. Şifre yanımda olmadığı için ertesi gün şifreyle birlikte tekrar gitmem gerekti. TC kimlik numaranızla AÖF sitesine giren görevli kişisel sayfanızdan not durumunuzu gösteren sayfanın bir kopyasını alarak A-kent'in veritabanına kopyalıyor ve böylece fotokopiye veya başka türlü ispata gerek kalmadan indirim kartınızı 10TL ücreti karşılığında size teslim ediyor. Eğer mobil kart kullanmak isterseniz; kişisel sayfanızdan her an mobil kartı telefonunuza gönderebiliyorsunuz. İşlemin bu kadar basitleştirilmiş olmasına hem sevindim, hem de büroksasinin va kağıt israfının azaltılmasına şaşırdım :)


21 Eylül 2012 Cuma

Corsair Macunlama-2

Uzun zamandır ara verdiğim Corsair 13 yapımına yeniden başladım. Açıkçası son birkaç aydır biraz aşırı sıcaklar yüzünden, biraz da gözümde fazla büyüttüğüm için duraklamıştım. Dün akşam ilk adımı attım. Geçtiğimiz dönemde macunlama ve epoksi ile temiz çalışma üzerine onlarca video izledim, onlarca makale okudum. Dolayısıyla evvelce yaptığım ve şu anda gözüme oldukça kaba görünen macunlama ve tesfiye işlerini neredeyse yeni baştan yapmam gerekti. Önce 120grid daha sonra 180 grid zımparayla tekneyi tamamen zımparaladım. Bu işlem işe yaradığından daha fazla toz kaldırınca 20mm iskarpela marifetiyle kalıntıları temizlemeye başladım.

Yüzeye yayılmış epoksi-mikro granül karışımını yaymak için spatula çok kullanışlı bir araç
Keskin bir iskarpela epoksi yüzeyde neredeyse mükemmele yakın sonuç veriyor. Mümkün olduğunca temiz ve ince çalışmaya çalıştım ve yüzeyde kalan son pütürleri de temizledim. Kalan düzeltmeleri de el zımparası yardımıyla temizledim. Tesfiye işi bittikten sonra herhangi bir toz kalması ihtimaline karşı gövdeyi suyla yıkadım ve temiz bir bezle kuruladım. Sonuç; yeni bir kat macun atmaya elverişli bir yüzey oldu.

Yayma işlemi bittikten sonra yine spatulayla inceltme işlemine başlanıyor. Spatulanın üzerinde biriken fazladan epoksiyi bir kontraplak parçasının üzerinde biriktirip daha ilerideki bir bölgeye sürüyor ve yayma-inceltme işlemini yeniden yapıyoruz.

İnceltme aşamasından sonra çekilmiş bir detay. Altta 300gr/m2 elyaf olduğu için önceki kat macunu biraz kalın atmıştım. Bu da yüzeyde potlar oluşmasına ve yer yer kalınlık farklarına sebep oldu. Hem fazladan epoksi kullanıp ziyan etmiş oldum, hem de tekneye extra ağırlık kazandırmış oldum. Tek olumlu tarafı daha kalın bir gövdenin darbelere daha dayanıklı olması. 
Okuduğum tüm kaynaklarda kalın bir kat macun veya boya atmaktansa ince iki kat atmanın daha iyi sonuç vereceğini yazıyordu. Teoride kolay gibi görünen bu iş pratikte oldukça zor. Macun haline getirilmiş epoksi kısa bir süre sonra ısınmaya ve dolayısıyla sıvılaşmaya başlıyor bu dezavntajı avantaya dönüştürmenin bir yolunu izlediğim bir videoda gördüm. Epoksiyi iyice karıştırdıktan sonra hızlı bir şekilde yüzeye yaymak gerekiyor. Bunun iki avantajı var; birincisi, yayılan epoksi daha geç ısınıyor, ikincisi genişçe bir spatula yardımıyla yüzeye eposkisi yaymak ve ısındıkça inceltmek daha kolay oluyor. Bu yeni yöntemle daha önce yaklaşık 600ml harcayıp kapladığım tekne yüzeyinin 1/3ünü 100ml epoksiyle kaplayabildim.
Sonuç olarak; hem yarı yarıya hafiflemiş oldu hem de epoksiden tasarruf etmiş oldum. Tam kuruma (zımpara yapmaya uygun sertlik) gerçekleştikten sonra kenarları zımparalayıp ikinci kat macun işine devam edeceğim.  

11 Haziran 2012 Pazartesi

Koşu için sağlık kontrolü - 1

Yaklaşık 8 aydır düzenli olarak koşuyorum ve bir türlü sağlık kontrolü yaptıracak vakit bulamamıştım. Geçtiğimiz perşembe günü nihayet randevu aldım ve sabah 10:00 da Eğitim ve Araştırma hastanesi spor hekimliğinde Uzm.Dr Ali Erarslan'ın karşısındaydım. Koşu ile ilgili birkaç analiz, EKG ve solunum fonksiyon testi istedi. Bunun haricinde de omzumda birkaç yıldır devam eden ağrının sebebini bulabilmek için omuz MR'ı yazdı. Bütün sonuçları aldıktan sonra da tekrar randevu alıp gelmemi istedi.

Solunum Fonksiyon Testi (Spirometri)

SFT amacı akciğerlerimize giren ve çıkan havanın miktarını, giriş ve çıkış hızını ölçmek. Sonuçlara bakan doktor solunum yollarında herhangi bir anormal durum veya solunumu engelleyen birşey olup olmadığı konularında tahminler yürütebiliyor. Farklı çeşitleri varmış, ben dinlenmiş durumda ve ayakta testi yaptım. Öncelikle teknisyen iki tarafı açık ortasında bir filtre bulunan bir bporuyu makinenin ucuna bağlıyor (her hasta için yeni bir paket açıyor) daha sonra sizden burnunuzu kapatıp sadece ağızdan mümkün olduğunca derin bir nefes alıp bunu kuvvetli bir şekilde dışarı vermenizi istiyor. Bu işlemi üç defa yapıyorsunuz, en iyi değerler sonuç olarak kabul ediliyor. Örnek bir videoyu buradan izleyebilirsiniz. Yanlız videodaki makine daha küçük ve portatif. Sonuçlar hemen çıkıyor ve yazılı olarak veriliyor.

EKG

Elektrokardiografi kalp kasının çalışırken meydana getirdiği elektrik faaliyetinin kaydedilmesi demek. Kardialoglar bu sonuçlara bakıp çeşitli tahminlerde bulunabiliyorlar. Daha önce birkaç defa EKG çektirmiştim. Oldukça basit ve hızlı bir işlem. Koşarken kullandığımız göğüs bantları gibi 10 tane elektrod vücudun çeşitli bölgelerine- ikisi bacaklara bilek hizasına, ikisi el bileklerine ve 6 tanesi göğüs kemiği çevresine sabitleniyor. Elektriği daha iyi iletmesi için elektrodların yapıştırldığı bölge ıslatılıyor. İşlem yaklaşık 2dk kadar sürüyor. Sonuçlar hemen çıkıyor ve yazılı olarak veriliyor. 

5 Haziran 2012 Salı

Antalya Yelken İl Temsilcisi Sn. Abdurrahim Şaşmaz röportajı


Abdurrahim Şaşmaz beyle 2011 yılının yazında İzzet Ünlü bey vasıtasıyla tanıştım. Aslında daha önceden Antalya'da yelken sporu ile ilgili internetten araştırma yaparken iletişim bilgilerine rastlamıştım ancak Türkiye'de bu sporla uğraşan insanların bir bölümünün biraz elitist olması ben de bazı ön yargılara neden olduğundan irtibata geçme ihtiyacı duymamıştım. İtiraf etmeliyim daha ilk tanıştığımız gün bana gösterdiği cana yakınlık ve ardından tekne yaptığımı duyup, birkaç gün içinde tekneyi görmek için kalkıp Kundu'ya kadar gelmesi, bir de üstüne tavsiyelerde bulunması ilk baştaki düşüncelerim yüzünden kendimden utanmama sebep oldu. Bu röportaj birincisi yat yarışları sırasında Çelebi marinada, ikincisi iş yoğunluğu yüzünden telefonda olmak üzere iki aşamada gerçekleştirildi, yoğun iş temposunun arasında vakit ayırdığı için kendisine minnettarım. Umarım okuyucu bu röportajda okuduklarından etkilenir ve biraz da kendi elini taşın altına koyup Antalya'da yelken sporunun gelişimi için hep beraber neler yapabiliriz diye düşünmeye başlar...

Biraz kendinizden bahseder misiniz?
1956 yılında İzmit’te doğdum. Liseyi bitirene kadar bu ilde kaldım.  Üniversite için İstanbul’a yerleştim. 1989 yılında Antalya’ya taşındım Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik yapıyorum, evliyim ve 2 çocuğum var.

Denizciliğe ve yelken sporuna olan ilginiz ne zaman, nerede, nasıl başladı?
Çocukluğum İzmit, Yarımca (şu anda körfez ilçesi) köyünde deniz kıyısında geçti.  Denizciliğe ve yelkene merakım bu yıllarında başladı.  1968 yılında Yarımca Yelken Kulübünde lisanslı sporcu oldum. Daha sonra SEKA kulübüne, üniversiteyi kazanıp İstanbul’a yerleşince de Fenerbahçe kulübüne transfer oldum ancak şahsi teknem olmadığı için yarışa girecek tekne bulmakta zorluk çekince spordan kopmamak için 1976 yılında yelken hakemi oldum.

2012 Egemenlik Kupası Ödül Töreninde
Yelkenden başka bir sporla ilgileniyor musunuz? Ailenizde sizden başka yelken veya diğer su sporlarıyla ilgilenen var mı?
Lise yıllarımda yelkenin dışında jimnastik, taekwondo ve yüzme yaptım.  Ailemin yelken sporuna ilgisi benimle başladı diyebilirim. Yelken hakemliği eğitimini babamla birlikte aldık kuzenlerim de yelken yapıyorlar. 

Peki bu sporu hiç meslek olarak düşünmediniz mi?
Hayır, zaten bu sporu profesyonelce yapma imkanı ülkemizde mevcut değil. Ancak yelken eğitmeni, tekne, malzeme imalatı/satışı gibi dolaylı yollardan gelir elde etmek mümkün.

Yelken hakemliği ve daha sonrasında il temsilciliği görevleri nasıl ortaya çıktı?
Önce de söylediğim gibi hakemliğe ve yöneticiliğe zorunlu olarak spordan kopmamak için başladım. İlk İl temsilciliği (o zamanlarda adı Yelken Ajanlığı idi) görevim İstanbul’da rahmetli Yelken Ajanı Necati Öner’in yardımcılığı ile başladı. Kulüp idareciliği, usta çırak ilişkisi içinde eğitmenlik, Macit Buluç federasyonda eğitim komitesi görevi ve hakemlik birlikte devam etti. Antalya’ya taşındığımda düzen kurana kadar bir süre idari işlere uzak durdum. 2005 sonunda Antalya Yelken İl Temsilcisi olarak görevlendirildim. Nazlı İmre federasyonunda Denetleme Kurulu Başkanlığı yaptım.

Antalya’ya ne zaman geldiniz, geldiğinizde yelken sporunun ve denizciliğin genel durumu nasıldı?
Söylediğim gibi 1989 yılında taşındım. Gençlik Spora bağlı kulüp dışında federe bir kulüp yoktu. Bu kulüp de faaliyetsizdi. Federe olmayan diğer yat kulübünü federe yapmak için uğraştık ancak başarılı olamadık. Aslında Antalya’da yelkenciliğin geçmişi rahmetli Süleyman Erol dönemine kadar gidiyor. İlk o başlatmış. Bir süre düzenli olarak yapılmış maalesef süreklilik sağlanamamış.

O yıllarda yabancı teknelerin arasında Türk Bayrağı ile tek başıma çok yelken yaptım. Hatırladığım kadarıyla bir de Ata ağabeyin Dragon irisi bir teknesi vardı epeyce böyle sürdü. Kaleiçi marinayı saymazsak sadece Kemer’de marina vardı ve ezici çoğunlukla yabancı tekneler fazlaydı. Daha sonra Antalya’da marina açıldı bunu Kemer’de ve Antalya’da yelken kulüplerinin kurulması izledi ve amatör yelkencilik faaliyetleri oldukça gelişti.

2006 da ilk yat yarışını düzenlediğimizde yarışacak 5 tekne bulabildik. Bu gün 25-30 tekneyi bulduğumuz oluyor. Artık tekne alanlar veya değiştirenler yarış performansı olmayan teknelere rağbet etmiyor.     
  
Peki şu anda yelken sporunun durumu nedir, il genelinde kaç kulüp, kaç sporcu var?
Özellikle, Deniz Ticaret Odası (DTO), Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) , Olimpos Rotary Kulüp, Konyaaltı ve M.Paşa belediyelerinin destekleri sayesinde mesafe kaydetmeye başladık. Şu anda Antalya’da aktif dört yelken kulübümüz var.  Bunların İkisi merkezde; Muratpaşa Belediye Spor Yelken şubesi ve Antalya Yelken Kulübü diğer ikisi ise ilçelerde; Kemer ve Alanya yelken kulüpleri. Lisanslı sporcu sayısı sürekli değişiyor. Her yıl ortalama 150-200 yeni sporcu eğitim alıyor, yer sorununu çözemediğimiz için bunlardan bir kısmı bırakmak zorunda kalıyor. Bununla birlikte Yat yarışlarına rağbet hızla artıyor. Tekne sayısı çoğalıyor. Yeni kulüp kurma talepleri geliyor. Kaş, Gazipaşa gibi ilçelerimizde yeni kulüp kurma çalışmaları sürüyor. 

Antalya’lı kulüplerin ve sporcuların Türkiye’de ve uluslararası arenada konumu nasıldır?
İl olarak, Türkiye Yelken Federasyonunun ülke ve bölge çapındaki bütün yarışlarına Optimist ve laser sınıflarında katılıyoruz, sporcularımız derece yapabiliyor. Henüz uluslar arası için erken.

Antalya’da ulusal ve uluslararası ölçekte yat yarışı, regata veya trofe gibi etkinlikler yapılıyor mu? Yılda ortalama kaç etkinlik gerçekleşiyor, özellikle yoğunlaştığı dönemler var mı?
Federe olarak uluslararası çapta gerçekleşen organizasyonumuz henüz yok, zaten şehrin altyapısı müsait olmadığı için talep etmeye de yüzümüz yok.

Yakın geçmişte Federasyonla birlikte büyük güçlüklerle vakıf trofesi,  grup yarışları gibi ulusal çapta etkinlikler gerçekleştirdik. Deniz kıyısında Yelken Yarış ve Eğitim Sahasına kavuşana kadar ulusal veya uluslar arası organizasyonlara ev sahipliği talebi yapmamaya karar verdik.

Her türlü zorluğa rağmen il çapında hemen her ay 1-2 yarış yapıyoruz.  Ayrıca Optimist ve Laser sınıflarında federasyonun il dışındaki bütün yarışlarına katılıyoruz.

Yarışlar ve eğitim bütün bir yıla yayılarak yapılıyor. Ancak gerek okulların tatil olması gerekse mevsim şartları nedeniyle bahar ve yaz ayları yoğunluk artıyor. Sayı azalsa da kış yarışları da yapıyoruz.

Yelken federasyonu il temsilciliği olarak sürmekte olan projeleriniz neler, ileriye dönük projeleriniz var mı?
Biz daha yolun başındayız. İleriye dönük proje yapabilmek için, öncelikli hedefimiz olan;  kesintisiz, güvenli ve yaygın bir şekilde en üst seviyede yelken sporu yaptırmak hedefini gerçekleştirmemiz gerekiyor.

Bunu için yelken tesislerine, daha çok tekneye, yelkene, malzemeye, sponsorlara ve en önemlisi de bizleri anlayıp destekleyecek, elini taşın altına koyup yelken sporu benim meselem diyecek dünya şehri olma vizyonuna sahip Mahalli ve Mülki idarecilere ihtiyaç var.  

Yapacakları tek şey, 644 kilometre sahil şeridi olan bu vilayetin insanlarına siz burada güvenli şekilde yelken yapabilirsiniz diye deniz kıyısında yerler göstermek. Gerisini sivil toplum halleder.
Antalya Yelken Kulübü bu konuda üzerine düşeni yaptı. Eski Süleyman Erol Yüzme Havuzu sahası için mimari proje hazırlayıp Gençlik Hizmetleri Spor İl Müdürlüğüne teslim etti. Top şimdi devlette.
  
Yelken federasyonu il temsilciliği olarak karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir, yelken sporunun ve denizciliğin Antalya’da daha üst seviyelere çıkması için ne gibi desteklere ihtiyaç duyuyorsunuz?
Söylediğim gibi Antalya’daki en büyük eksiğimiz, denize emniyetli bir şekilde çıkıp karaya emniyetli bir şekilde dönebilecek deniz kıyısında şehre ait yelken eğitim ve yarış sahalarının olmayışı. Bunun dışında pek çok sorun var ancak temel sorun halledildiğinde diğerleriyle baş etmek kolay.

Üzülerek söylüyorum bu sağlanmadan, bütün çabalarımız, emeğimiz, zamanımız boşa gidiyor.
Bir sonraki faaliyeti planlamak için her zaman sıfırdan, hatta bazen eksiden tekrar başlamak zorunda kalıyoruz. Adeta buz üzerine yazı yazıyoruz.

Bu sorun aşılmadıkça Antalya’nın deniz kenti olduğu söylenemez. Hele dünya kenti iddiasında bulunmak kendimizi kandırmak olur.

Sponsor firmalar genellikle yaptıkları harcamaları sokağa attıkları para olarak görüyorlar, gerçekten böyle mi?  Bir spor aktivitesine sponsor olmanın firmaya ne gibi faydaları olabilir. Firmalar yaptıkları masrafların bir bölümünü geri alabilir mi?
Amatör sporlara destek vermek sponsorluk sözleşmesi yapmak firmalara vergisel avantajlar sağlar. Ayrıca etkili bir reklam yöntemidir.

Ancak meseleye maddi değil sosyal sorumluluk açısından yaklaşırsanız daha önemli sonuçlar elde edersiniz saygınlığınız, güvenilirliğiniz artar,  imajınız üzerinde olumlu etki sağlarsınız. Siz işinizi ne kadar iyi yaparsanız yapın, malınız ne kadar kaliteli olursa olsun her firmanın ticari başarı dışında buna da ihtiyacı vardır ve bu sonuçları itibarıyla garantili bir yoldur.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Umarım şehrimizdeki yelken sporunun alt yapısı ile ilgili problemler en kısa zamanda çözülür
bu sporla uğraşmak isteyenlerin önündeki zorluklar kalkar.

Antalya’da yelken sporuyla ilgilenenler İl temsilciliğine nasıl ulaşabilirler?
Yelken yapmak isteyenler Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü, Çelebi Marinadaki Antalya Yelken Kulübü, M.Paşa Belediye Spor Kulübü,  Kemer Marinadaki Kemer Yelken Kulübü, Alanya Marinadaki Alanya Yelken Kulübüne müracaat edebilirler. Bizi http://www.antalyayelkentemsilciligi.com internet sayfamızdan takip edebilirler.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Rica ederim.

30 Nisan 2012 Pazartesi

Runtalya

Hayatımın ilk 31 yılında düzenli koşan bir insan olma hayali kurup sonunda bu hayale ulaşmış ve bir amaca doğru yürüyen bir insan gibi hissediyordum kendimi. İlk defa bir yarışa katılacağım için oldukça heyecanlıydım. Runtalya'ya katılmak için Giresun'dan gelen olan kuzenimle konuşup, ertesi gün için anlaşıp cumartesi gecesi saat 10:00'da yatağa girdim ama...uyumak ne mümkün.

Yarış günü sabah 6:00 civarında uyandım. Kahvaltıda iki kaşarlı tost ve biraz da mısır gevreği yedim. Yatmadan önce zaten bütün eşyalarımı hazırlamış ve her hangi birşey unutmamak için liste yapmıştım. 

  • İki paket tadım fıstıklı bar (biri bel çantasında diğeri çantada)
  • iki şişe powerade (birini bel çantasındaki mataralara paylaştırdım diğeri çantada)
  • bir şişe su
  • sütlü şeker
  • yedek kıyafetler
Yarış alanına otobüsle vardığımızda yarışa 20dk vardı. Son iki saattir yaklaşık 1lt su içtiğim için çişim vardı ve tuvaletlerin önündeki kuyruk muazzamdı. 15dk kadar sonra tuvaleti kullanıp start noktasında esneme yapmaya başlamıştım. Herhangi bir iddaam olmadığını kendime tekrar etsemde heyecanımı yatıştıramıyordum. Telefonla kuzenime de ulaşamadığım için yanlız koşacaktım. Ve nihayet start verildikten yaklaşık 3dk sonra start noktasında geçtim ve koşmaya başladım. İşte o anda bütün heyecanım kayboldu. Tek düşündüğüm yarı maraton dönüş noktasına kadar normalde koşabileceğimden daha ağır bir tempoda koşup döndükten sonra hızımı biraz daha arttırarak finişi görebilmekti. İlk 4k yi yanlız koştuktan sonra "adım adım" t-shirtü giymiş iki arkadaşın peşine takıldım ve geri kalan 7k yı neredeyse birlikte koştuk. Dönüşten hemen önce onları geçtim ve yanlız devam ettim. Yaklaşık 10dk kadar sonra karşıdan gelen Engin Abiyi görünce (kuzen) bu yarışı bitireceğime artık inanmıştım. son 5k de artık iyice yorulmuştum ve servis noktalarında kendime 1er dakikalı yürüyüş iznleri verdim. Son 1 km tabelasını gördüğümde yaklaşık son 4k dır alman bir kadının arkasından koşuyordum ve beraber depar attık. son 700m lik yokuş aşağı düzlükte sanki olimpiyat madalyası için koşuyormuşum gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Etrafımdaki herkes son enerjilerini kullanıyor ve yarışı etrafında gördüğü  herhangi birinden bir kafa önde bitirebilmek için çırpınıyorlardı. Ben de finiş noktasının hemen üstündeki köprüde eşimi görünce iyi bir fotoğraf vermek ümidiyle koşu pozisyonumu düzeltmeye çalışarak yarışı bitirdim (2:00:41). 



Kuzenim benden 15dk kadar sonra finişi geçti. İlk anda bolca sporcu içeceği ve suyla takviye yaptığım için herhangi bir yorgunluk veya bitkinlik hissetmedim. Ancak eve gelince birkaç saat uyuduğumu itiraf etmeliyim :) 
İyi bir dereceyle olmasa da hayatımda ilk defa bir yarı maraton koşmuş olmak bana maraton koşabileceğim cesaretini verdi. Runtalyadan bir hafta sonra ağır tempo koşulara takip eden haftada da 12 haftalık başka bir programa başladım. Detayları devam eden postlarda :)

2 Nisan 2012 Pazartesi

Nabız Ölçer Saat- Heart Rate Monitor

e-bay'den sipariş ettiğim Timex HRM tam 23 gün sonra elime ulaştı. Fotoğraflarından kasasının biraz daha büyük olacağını tahmin etmiştim ya da mevcut saatimle karşılaştırdığım için gözüme küçük görünüyor, bilemiyorum :)


Nabız Ölçümünün sporla ne alakası var diyorsanız genel bir bilgilendirme yazısı için tıklayın

10 Mart 2012 Cumartesi

Runtalya 2012 öncesi

Antalya' da yapılacak maratona katılma fikri beni çok heyecanlandırmıştı. Özellikle Engin abilerin Antalya' ya geleceğini bilmek, bende beraber koşabileceğimiz fikrini uyandırmıştı. Koşacağım ilk maratonun Antalya' da olması en mantıklısı göründü. Önümde 4 aydan fazla zaman olduğu halde, nedense yeterli değilmiş gibi görünüyordu sonunda yeterince okuduğuma kanaat getirdikten sonra maratonun benim için fazla yüksek bir deneme olacağına karar verdim ve daha kısa bir disiplin için araştırmaya başladım. Zira daha önce hiç koşu deneyimim yoktu, (7. sınıfta okulun spor şenliklerinde 2-3km lik yarış denemem dışında) beni çalıştıracak deneyimli biri yoktu (google amca hariç) son olarak da maraton koşmak için kilomun fazla olduğunu düşünüyordum. Bu arada koşmaya da başladım. Sitenin etrafında önce 2 tur (yaklaşık 3 km) daha sonra 3tur. Her hafta düzenli olarak bir tur eklemeye karar verdim. Be arada program arayışım da devam ediyordu. Bir kaç tane güzel site buldum:

Hal Higdon' un yazılarını okuduktan sonra bir yarı maraton koşmanın öncelikle daha iyi olacağına ikna oldum ve sitesindeki Novice-1 programını uygulamaya başladım. Program "mil" sistemi üzerine kurulu olduğu için bütün değerleri "km" ye çevirdim. Tek sorun programa başladığımda Runtalya' ya kadar 12 değil 14 hafta olmasıydı bunu da 5. haftayı boş geçerek (dizlerimde şiddetli ağrılar oldu) ve 10. haftayı iki defa tekrar ederek (kış tatili için şehir dışındaydık) çözdüm. Toplam da 5-6 antremanı kaçırdım,(bunlar telafi edemediklerim, zira Hal programları esnetmenin mümkün olduğunu, hatta arada bir uzun koşu günlerinin değiştirilebileceğini söylüyor) fakat genelde programa sadık kaldım. 

Antreman dönemi boyunca iki blog sayfasından daha yararlandım. bunlar:

8 Mart 2012 Perşembe

Neden maraton koşmaya kadar verdim?

İnsan Antalya' da yaşayınca senenin büyük bölümünde spor yapmak gerçekten problem olmuyor. 2011 yılında neredeyse Kasım sonuna kadar denize girebildik, tüm sene boyunca bisiklete binme imkanı oldu. Kış başlarken hayatımda düzenli sporun ne kadar önemli olduğunu daha fazla hissetmeye başladım, eşimle birlikte önce sabah yürüyüşleri yapmaya başladık ancak açıkçası 33 yaşında yetişkin bir erkek için sitenin etrafında 2-3 tur yürümek düzenli spor sayılmaktan fazla uzak bir aktivite olduğundan bir süre sonra kesmemeye başladı. 

Kasım ayına geldiğimizde Giresundaki akrabam Engin Abinin (Şentürk) avrasya maratonuna katılmak için İstanbul'da olduğunu öğrendim. 55 yaşındaki Engin abimin çok uzun zamandır spor yaptığını biliyordum ve bu yüzden maraton koşabildiğine inanıyordum fakat biraz araştırma yapınca herhangi bir sağlık sorunu olmayan bir yetişkinin eğer 4-5 km yi sorunsuz bir şekilde yürüyebiliyorsa maratona da hazırlanabileceğini öğrenmiş bulundum ve işte maraton maceram da böylece başlamış oldu. 

Aylar geçtikçe maratonun hazırlanma sürecinin aslında hem çok zor, hem de çok basit (bu kelimeyi 'kolay' anlamıyla kullanmıyorum, sadece 'karışık olmayan' anlamında) olabileceğini, sadece antreman yapmanın yeterli olmadığını aynı zamanda yeme düzeninin çok önemli olduğunu, iyi ekipman kullanmanın maratona hazırlanan kişinin sağlığını korumak için çok gerekli olduğunu öğrendim. Benim için maratonun diğer tüm disiplinlerden daha heyecan verici olmasının sebebi ise biraz daha farklı. Defalarca maratonu bitirmiş bir kişinin bile eğer mental olarak hazırlanmamışsa yarışı bitirememe ihtimalinin olması, yani maratonun sadece fiziksel bir aktivite değil bir çeşit irade mücadelesi olması beni çok etkiledi. 

Runtalya maratonuna hazırlandığım dönemde internette maratonla ilgili yüzlerce sayfa yazı, onlarca kişisel blog ve yine onlarca markanın sayfalarını okudum ve inceledim. Ülkemde ve dünyada insanların (sporcular değil bizim gibi sıradan insanların) ne fedakarlıklarla kendi hikayelerini yazdıklarını ve her birinin birer kahraman sayılabileceğini gördüm. Daha önce hiç tanımadığım bir dünyanın kapılarını açmaya başladığımı hissetmeye başladım. 

1952 Olimpiyat şampiyonu olan Çek atlet Emil Zatopek'in sözleri maratonla ilgili söylenmiş herhalde en açık ifade “Eğer koşmak istiyorsanız birkaç kilometre koşun, eğer başka bir hayat deneyimi yaşamak istiyorsanız maraton koşun”.

sürecek...